Askerlik sürecinde yaşadığım anıları bir mektupta anlatmıştım.
***
Kütahya’dan Merhaba,
Şu an çok açık güzel bir hava var dışarıda. Burada herşey çok iyi gidiyor. Tüfek icat oldu mertlik bozuldu diye bir söz var ya, telefon-internet icat oldu mektup unutuldu. Mektubun gerçekten çok ayrı bir yeri var, özellikle askerlikte… Ben biraz geç de olsa (4 ayı tamamladım) bir asker mektubu yazayım istedim. Anı olarak kalsın. Gelecekte okur geçmişe dönerim.
Bu mektubu askerliğimin ilk günlerinden beri tuttuğum günlüğüme baştan sona göz attıktan sonra yazıyorum. Askerliğim nasıl geçiyor biraz bahsetmek istiyorum. Askerliğimde 2 ayrı dönem vardı.
1.si acemi birliğindeki dönem; 12 Aralık – 12 Ocak arası ilk 1 aylık süre,
2.si 12 Ocak’tan terhis oluncaya kadarki şu an içinde bulunduğum süre.
Acemi birliğine teslim olduğumda herşey çok güzeldi. Yeni arkadaşlıklar yatakhane muhabbetleri, renkli karakterler falan malzeme çok olunca komik durumlar da çok oluyordu.
Örneğin acemilik döneminin ilk günlerinde üniversite mezunları olarak sabah içtimasında (yoklamasında) saf düzeninde hazıroldayız. Komutan bizden bir askere soruyor:
– “Niye traş olmadın?”
Askerin verdiği cevap tüm birliği gülmekten kırıp geçirmişti.
– “Su soğuktu komutanım.”
Ama herşey eğlenceli değildi tabi. Yemek ve hijyen çok büyük sorundu. Yemekler hiç iyi değildi. Tabldotlar, kaşıklar, bardaklar iyi yıkanmıyordu. Ekmekler sürekli bayat ve yerde ağzı açık bir sepette bulunuyordu herkes elliyordu. Aldığım ekmeğe benden önce kaç kişinin dokunduğunu Allah bilir.
Tuvalet yatakhanenin dışındaydı. Tuvalet için akşam yada gece gir-çık yaptığımızda Kütahyanın buz gibi havası bizi hasta etmeye yetiyordu. Birimiz hastalandığında diğerlerinin hastalıktan kaçışı imkansızdı. Bir koğuşta o kadar kişi iç içe olunca kolayca bulaşıyordu. Tam atlatacakken başkasından grip nezle vs. neyse tekrar kapıyor tekrar hastalanıyorduk. Hastalık acemi birliğinin ilk 10 günü sonrasındaki hergün yani 20 gün boyunca devam etti, taki usta birliğimize varana kadar. Acemilikte haftasonu veya başka bir izin kullanılamadığından hastalıkla yaşamayı öğrenmeye çalıştık. Artık birbirimize kendi ilaçlarımızdan veriyorduk bir şekilde dışarıdan meyve ıhlamur falan getirtenler oluyordu bunları takas yapıyorduk.
– “Ben sana boğaz pastili vereyim sen bana portakalından ver…”
– “Sen bana bir sallama ıhlamur ver ben sana öksürük şurubumdan vereyim gibi konuşmalar rutin konuşmalar olmuştu.”
Hatta bulunduğumuz şartlardan dolayı kendi aramızda Kütahya Survivor’dayız diyorduk.
Usta birliğinde yani şu an kaldığım yerde Allah’tan tuvalet dışarıda değil ve havalandırması, temizliği daha iyi dolayısıyla gelir gelmez hastalıklardan kurtulduk. Usta birliğine geleli yaklaşık 3 ay oldu. Yemekhane hijyeni ve yemekler acemilikteki gibi sayılır yani berbat ama daha rahat yiyip içiyorum. Sanırım ben de alıştırdım kendimi bu hijyensiz kötü şartlara. Burada hijyen aramamak gerekiyor onu gördüm, aksi taktirde yaşamak çok güç.
***
12 Ocakta yani 1 aylık acemilikte tam 106 üniversite mezunu asker biraradaydık. Ama ne üniversite mezunları var aramızda bu adam nasıl üniversite okumuş dersiniz. Hani derler ya “Eğitim cehaleti alır, eşeklik baki kalır” aynen öyle.
Bir insan istediği kadar okusun hiç önemli değil, asıl önemli olan karakter. Çok çok çoook önemli, bunu askerde bir kez daha anlamış oldum. Size uzak bir karakterle aynı ortamda bulunmak tam bir işkenceyken, yakın bir karakterle kötü koşulları görmüyorsunuz bile.
106 kişiden benimde dahil olduğum 16 kişi usta askerliğini yapmak üzere Kütahya merkezdeki Kütahya İl Jandarma Alay Komutanlığı’nda kaldı diğerleri ilçe karakollarına dağıtıldı. Binbaşı Ahmet ÇAYLI’ya bilgisayar dersi verdiğim için o beni kendi yanında Kütahya merkezde tuttu. Burada yani alay komutanlığında Binbaşı, alay komutanından sonra 2 numaralı adam ve hakikaten burada komutandan çok bir baba gibi benim için. Benim temel görevim zaten Binbaşı’ya bilgisayar dersi vermek bir de bölükteki tüm çavuş rütbesindekiler gibi haftada bir 24 saat olmak üzere kolluk nöbeti tutmak. Kolluk nöbetinde 24 saat boyunca 3-4 defa askerlerin içtimasını alıyorum yani bölüğün hepsini bir yerde toplayıp yoklamasını alıyorum tabi bölük 72 askerden oluşunca yoklamasını almak zor oluyor ayrıca komutana vereceğim içtima kağıdına olanların dışında olmayanların da o anda nerede ne görevde olduklarını yazmam gerekiyor. 24 saat boyunca her 2-3 saatte bir nöbet tutacak askerlerin silahlarını verip onları nöbet yerlerine gönderiyor ve kontrolünü yapıyorum. Özellikle gece uykusuz kalmak beni çok zorluyor. Çünkü normalde gündüzleri uyuyamayan biri olarak bir de üstüne erlerin gündüz yatakhanede ses çıkarmasından dolayı nöbet sonraları uykusuzluğum bana migren ağrısı olarak geri dönüyordu. Nihayet Nisan’dan itibaren bu kolluk nöbetinden kurtuldum çünkü artık tamamen Binbaşının yanındayım; onun araç komutanlığı görevini yapıyorum. O nereye giderse bende onunla gidiyorum. Yani artık çok daha rahatım.
***
Son zamanlarda yine şehit haberleri çıkmaya başladı. Geçen gün Tavşanlı ilçesinde bir şehitin cenaze törenindeydik. Hayatımda katıldığım en buyuk cenaze töreniydi. Tüm ilçe ilkokul, lise ögrencileri dahil cenaze törenindeydi. Şehit yakını yaşlı annenin gözlerimizin içine bakarak “oğlum Allah sizi kazadan beladan korusun” demesi o atmosferde beni derinden etkilemişti. Annenin ağıtları insanın içini acıtıyor, yüreğini dağlıyordu öyleki tabut başında görevli asker arkadaşıma gözüm ilişti hüngür hüngür ağlıyordu. TV ve gazetelerin söylediği kadarıyla o cenaze törneinde toplam 20 bin kişiymişiz. Herşeye rağmen hayat devam ediyor ve ateş düştüğü yeri yakıyor.
***
Kütahya’nın havası çok kirli özellikle kışları… Zaten Türkiye’nin en kirli havasına sahipmiş söylendiği kadarıyla. Ve buz gibi bir havası var. Suyu da çok kötü. Çay için su kaynatıyoruz 3-4 günde çaydanlığın dibi bembeyaz kesiliyor kireçten. Içme suyuna geldiğimizden beri para veriyoruz. Kütahya’nın havası ise akşam vaktine girer girmez birden buz kesiyor, öyle bir geçiş zamanı falan yok, akşam bir anda buz kesiyor hava. Karasal iklim bu olsa gerek.
***
Askerde özellikle ilk günlerde eşi dostu ziyarete gelenler oluyordu. Onları görünce yalnızlık denen şeyin ne olduğunu iliklerime kadar hissetmiştim inanın anlatamam hatta beni ziyarete gelecek kişiyi herhalde ömrümün sonuna kadar unutmam diyordum ama bu duruma şimdi daha soğukkanlı bakıyorum sanırım. Burda duygusal ve fiziksel olarak daha dayanıklı hale geldim galiba.
Burada yani askerde hakikaten öyle böyle değil bayağı bir şey öğreniyorsunuz. Kürdüyle, lazıyla, trakyalısıyla yurdun her yerinden çeşit çeşit insanla yüz yüzesiniz aynı yerde oturup kalkıyorsunuz. İyisi de var ama malesef sivil hayatında yüzüne bakmayacağın bir adama da yeri geliyor verilen görev itibariyle işin düşüyor. İçlerinden öyleleri varki onları gördükçe;
“Allahım sen bizi hayatımız boyunca görgülü, anlayışlı, iletişim kurabileceğimiz insanlarla bir araya getir” diye dua etmekten başka bir şey gelmiyor içimden. Benim için bir dua edecekseniz, hep böyle dua edin lütfen.
Bu tür insanlara katlanmak zorunda kaldığınız için askerlikte sabretmeyi çok ama çok iyi öğreniyorsunuz, öyle böyle değil hani.
Öğrenilen diğer şey ise şükretmek. Meğer elimizdeki nimetlerin farkında değilmişiz.
- Kendinle baş başa kalabildiğin başını soktuğun bir evin varsa,
- Dışarıda saat sınırı olmadan özgürce dolaşabiliyorsan,
- Her türlü elektronik aleti kullanma özgürlüğüne sahipsen,
- Çayı demir bardak yerine cam bardaktan içebiliyorsan,
- Kahvaltın 3 veya fazlası kahvaltılık içeriyorsa,
- Kadın elinin değdiği güzelce yapılmış bir yemek yiyebiliyorsan,
- Sofranda taze ekmek bulunuyorsa (burada hiç taze ekmek vermiyorlar),
- Sağlığın yerindeyse,
(Çünkü hastalandığında kimse bakmıyor kendinle baş başasın) - İstediğin zaman duşa girebiliyorsan,
- Deliksiz bir uyku uyuyabiliyorsan,
Kendini çoook ama çooook şanslı hissedebilirsin.
Daha küçük şeylerden mutlu olabilmeyi öğrenmiş olarak döneceğim kesinlikle.
Askerlik insana bir şeyler katıyor ama bir şeyler de götürüyor.
Çok az kaldı. Her askerlik bahsi geçtiğinde sevgi ve saygıyla hatırlayacağım komutanlar ve arkadaşlar edindim. Bir de, iyi bir hayat tecrübesi…
Hayatın bıraktığım yerden daha farklı devam edeceğini düşünüyorum.
Çok özledim sizleri, anlatamam.
Şu mektubu okuyorsan bu demektir ki zamanla yaşamın bir kıyısında bıraktığım arkadaşlarımdan biri olmadın, hala iletişim halindeyiz ve bir şeyler paylaşıyoruz ne güzel… Gelince herşey daha güzel olacak, hayattan daha fazla zevk alacagım kesin yada almaya çalışacağım. Ne demiş Seneca;
“İyi yaşamak için acele et ve şunu bil ki her gün başlı başına bir hayattır”.
Yaşamınızda geri gelmeyecek o her anınızın kıymetini bilerek tadını çıkarın, küçük şeylerden mutlu olarak iyi yaşayın.
Kendinize çok iyi bakın, hiçbir şey için canınızı sıkmayın, hayatta herşey gönlünüzce olsun. En kısa zamanda tekrar görüşmek dileğiyle…
Yasin NAR
Jandarma Çavuş
Kütahya il Jandarma Alay Komutanlığı